DELİLERİN DÜNYASINDA AKILLI KALMAYA ÇALIŞMAK
Temel otoyolda ters yöne girer. Temel’i gören trafik polisi, sürücüleri uyarmak için radyodan anons yapar: “Dikkat ters yönde ilerleyen bir araç var.” Bu anonsu duyan Temel bağırır: “Ne bir tanesi, hepsi hepsi…”
Temel’in meşhur bir fıkrası vardır bu. Dinleyince hepimiz güleriz Temel’in düştüğü hale.
Peki hiç düşünüp ihtimal verdik mi, ya doğru söylüyorsa Temel… Ya herkes gerçekten yanlış yöndeyse… Çoğunluk gidiyor diye hep doğru olacak değil ya…
Alemlerin Rabbi yola bir kriter koymuş aslında Maide 68. ayette….
De ki: “Ey Ehl-i kitap! Siz Tevrat’ı, İncil’i ve rabbinizden size indirileni (Kur’an’ı) doğru dürüst uygulamadıkça tuttuğunuz yol yol değildir…”
Bu anlamda bazen bağırası geliyor insanın aynen Temel gibi…
Ne olur, durun… Hepimiz ters yola girmişiz. Tuttuğumuz doğru yol değil, sonu kötü bitecek… Ne olur yolumuzu, yöntemimizi düzeltelim diye, ama şunu da biliyoruz ki bu ses cılız kalacak, alaya alınacak, bu çağda da olur mu diye koro halinde seslenilecek…
Ama biz yine de diyelim diyeceğimizi…
Bize düşen bildiğimizi, anladığımızı beyan etmek, gördüğümüzü aşikar etmek… Hak için hakikat için…
Öyle emir veriyor çünkü Allah “Eğer yüz çevirirlerse (bilesin ki), biz seni onlara bekçi göndermedik. Sana düşen, sadece apaçık bir tebliğdir/duyurmaktır.”
Sonrası onlara kalmış, ister uyarlar ister azarlar…
Zaten Peygamberlere de böyle olmamış mıydı?
Onlara da; “ne oluyor sana, biz atalarımızı bu yol üzere gördük.” ve “Eğer tekrar bu yola dönmezsen sana zararımız dokunacak.” dememişler miydi?
Demişlerdi ve dediklerini de yapıp kutlu Nebilere her türlü ezayı, eziyeti reva görmüşlerdi. Kimine suikast girişiminde bulunmuşlar hatta kimini de öldürmüşlerdi…
Buna rağmen onlar azim ve kararlılıkla teslim edileni dosdoğru anlatmaktan geri durmamışlardı. Peki ne olmuştu… Onlar ne yaşıyorlardı da peygamberler ne demişlerdi.
Kendileri için bir şey istemiyorlardı. Çünkü yaptıkları vazifenin ücretini hakkıyla ve sadece Allah verecekti. Vazifeyi veren oydu, karşılığını da o verecekti.
Allah için de bir şey istemiyorlardı. Çünkü Allah hiçbir şeye muhtaç değildi ki. Zaten mülk onun değil miydi? En son mirasçı da o olmayacak mıydı?
Karşı çıktılar çünkü, elçilerin getirdiği tevhidi sistem adaleti, adilce paylaşımı getiriyor, zulme, zulmete son veriyordu. Yani kurulu düzenlerine, zalim, fasid düzenlerine çomak sokuyordu.
Söylemleriyle, eylemleriyle, yaşamlarıyla onlara tehdid oluyorlardı.
*****
Gelin hep birlikte bu Hak-Batıl mücadelesine bir dahil olalım, nefsimizi ortaya koyarak tam olarak bizler hangi taraftayız; yerimizi, tarafımızı belirleyelim ne dersiniz?
Malı, mülkü, serveti toplayıp elinde bulunduran bir avuç ekabire, bu kazançta fakirin, yoksulun da hakkı var diyorlardı… Kazandığınızdan onları da faydalandıracaksınız diyorlardı da karşı çıkıyorlardı.
Bunu biz kazandık, bizim emeğimiz, alınterimiz… niye verelim ki, Allah versin diyorlardı. Biz asla vermeyeceğiz diyorlardı da malı biriktirdikçe biriktiriyorlardı.
“ Derken yola koyuldular. Birbirlerine şöyle fısıldıyorlardı: “Aman, bugün orada hiçbir yoksul yanınıza sokulmasın!”(Kalem 23/24) diyorlardı.
Buna karşılık:
Âişe (r.anhâ)’dan rivayet edildiğine göre, Rasûl-i Ekrem’in ailesi bir koyun kesmişlerdi. Peygamber Efendimiz bir ara:
– “Ondan geriye ne kaldı?” diye sordu. Hz. Âişe:
– “Sadece bir kürek kemiği kaldı.” cevabını verdi.
Bunun üzerine Hz. Peygamber:
– “Dağıttığımız bizimdir Ey Aişe, bıraktığımız değil, desene bir kürek kemiği hariç, hepsi duruyor!” buyurarak vermenin, paylaşmanın, bölüşmenin kazancını ders veriyordu.
Peki ya biz, mal biriktirme hırsı, artırdıkça artırma isteği… buna mukabil yetimi, yoksulu doyurmadaki isteksizliğimiz, Kurban etlerini dahi dolaba koyup diğer bayrama kavuşturan ölçüsüzlüğümüz ve elimizdekinin biteceği korkusuyla pervane gibi dönmemizle biz hangi taraftayız?
******
Hz. Ömer (ra),bir gün, sessizce, Peygamber Efendimizin dinlenmekte olduğu odaya girer. Bir an çevresine göz gezdirir. Odasının bir yanında işlenmiş bir deri, bir diğer köşesinde de, içinde birkaç avuç arpa bulunan küçük bir torba vardı. İşte Allah Resûlü’nün odasında bulunan eşyalar bundan ibaretti.
Bu manzara karşısında ağlamaya başlayan Hz. Ömer’in (ra) hıçkırıkları Allah Resûlü’nü uyandırır. Kalkınca hasırın vücudunda iz yaptığını, kan oturduğunu gören Hz. Ömer, omuzları sarsıla sarsıla ağlamaya başlar.
Peygamber Efendimiz hayretle sorar:
“Ey Hattab oğlu! Niçin ağlıyorsun?”
“Ya Rasulallah, İranlılar imparatorlarını saraylarda yaşatırken, Bizanslılar Kayserlerini lüks ve ihtişama boğmuşken sen … İzin versen de, biz de seni…”
Birden Hz. Ömer’in sözünü bir el işareti ile keser ve “Bu dünya hayatı sadece bir eğlence ve oyundan ibarettir. Ahiret yurduna gelince, işte asıl hayat odur. Keşke bilmiş olsalardı ” (Ankebut, 29/64) ayetini okuduktan sonra ekler:
“İstemez misin ey Ömer? Dünya onların olsun, ahiret te bizim!..”
Peki bizler içinde yaşadığımız evlerimizde 4+1, 5+1 odaları, ihtiyaç olup olmadığına bakmadan doluşturduğumuz eşyaları, lüks ve şatafatta Kisraları kıskandıracak bir konforla… bizler neye talibiz, hangi taraftayız?
*****
Yanlarında çalıştırdıkları insanları köleleştiren, haklarını tam olarak vermeyen, en olumsuz şartlarda koşuşturan Mekkenin kodamanlarına karşın… zenginlerin, ticaret erbabının büyük bir hırsla mal biriktirme yarışına girip hizmetçilerini ve kölelerini hor ve hakir gördükleri bir zamanda,
Sevgili Peygamberimizin, “Hizmetçileriniz, kardeşlerinizdir.” “Her kimin kardeşi hizmetinde çalışırsa, yediğinden yedirsin, giydiğinden giydirsin.”ve “İşçiye ücretini alın teri kurumadan veriniz.” Öğretisini yayıyordu.
Peki bizler, fabrikalarda, tekstil firmalarında, dernek ve vakıflarımızda çalıştırdığımız işçilerimize reva gördüğümüz şartlar ve ücretlerle hangi anlayışa yakınız?
*****
Ölçü ve tartıda hile ticaretlerinin, kazançlarının doğalı haline gelmişti. İnsanlardan mallarını alırken ticarettir diyerek fazla tartıyor, az ödüyorlar; kendi mallarını satarken eksik tartıyor, fazla istiyorlardı.
Medyen’e de kardeşleri Şuayb’ı gönderdik. O’da onlara şöyle dedi: ‘Ey kavmim! Allah’a kulluk edin, ölçüyü ve tartıyı tam yapın, insanların eşyasını/haklarını eksik vermeyin?? (Araf 85)
Onlar insanlardan ölçüp aldıkları zaman, tastamam alırlar. Onlara ölçtükleri veya tarttıkları zaman eksik yaparlar. Sahiden bunlar büyük bir günde diriltileceklerini sanmıyorlar mı? O gün insanlar, âlemlerin Rabbi’nin hükmü için uzun yıllar bekleyip duracaklardır! Hileye sapmaktan ve hesaba inanmamaktan sakının!(muttafifin1-8) uyarılarıyla gelen Peygamberler bunun helal bir kazanç olmadığını, böyle bir kazançtan derhal vazgeçmelerini aksi takdirde tümüyle kaybedenlerden olacaklarını öğütlüyorlar ve “Bizi aldatan bizden değildir.” diyorlardı.
Peki ya bizler, malın kötüsünü yığının altına veya tezgâhın arka kısmına koymakla, süte su katmak, yüksek kaliteli mala düşük kalitelisini karıştırmakla, ürünlerin gramajlarıyla oynamakla, mal stoklayarak yapılan fiyat artırımlarıyla, ihale yolsuzluklarıyla, para veya kıymetli kâğıtların sahtesini yapmak ve müşteriyi aldatacak her türlü sahtecilikle… bizler kimdeniz, hangi taraftayız?
*****
Tüm çağların Ekabirleri, soyluları, aristokratları kendi düzenlerini kurmuşlar, Bu çıkar düzenlerinde kendilerini ve menfaatlerini korumak için sistemler oluşturmuşlar, ailecilik, kabilecilik, aşiretçilik almış başını gitmiş, diğerine hayat ve hak tanımıyorken;
Beri taraftan, “Hz. Peygamber, Mekke’nin fethinden sonra İslam aleminin en kıymetli mekanı olan Kabe-i Şerif’in anahtarını fetihten önceki görevli Osman bin Talha’ya veriyordu.
O bir Müslüman değildi fakat Hz. Peygamber, işi akrabasına, ashabına değil ehline veriyordu.
Peki ya bizler izansız, mizansız kadrolaşmanın, liyakat ehline hayat hakkı tanımadığı, torpil olmadan mülakatlardan geçilemediği, birilerinin adamı olmanın iş yürüttüğü bir devirde, biz hangi anlayıştayız, hangi taraftayız?
Can yakan kıyaslar ve sicili bozuk karnemiz…
Farkındayız değil mi, ömür geçiyor, ölüm yaklaşıyor ve yaptıklarımızdan, yaşadıklarımızdan hesap vermemiz reddedilemez bir gerçek…
Hak, hakikat bu iken;
Cennetimizden olmak bahasına, dünyaya, dünyalıklara bu kadar değer vermek, onları elde etmek için olmadık yollara başvurmak, biriktirmek, uğruna ömür tüketmek akıllı adamın işi midir?
Rabbim amel defterlerimizi temiz ve sağ tarafımızdan verilenlerden eylesin…
Halil HAN
Temmuz 2021
